Lejyondan izin

Lejyondan izin

05.11.2021

Lejyondan izin
 

 

Askerlik anılarını bitirelim diyoruz ama yine de yenileri ve bağlantıları çıkıyor.

Çok da enteresan olduğu için ister istemez paylaşmak durumunda kalıyorum. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi askerliği de asker gibi ve en iyi şekilde yapmayı ana gaye edinmiştim. Bu yüzden bir çok arkadaşım benim askerde kalacağımı zannediyordu. Ben de içimden gülüyordum.

Askerlik esnasında Jandarma Genel Komutanı 60 ihtilalcilerinden kurşun yediği söylenen Orgeneral Kemalettin Eken idi. Komutan yardımcısı da yanılmıyorsam Orgeneral Orhan Yiğit idi. Askerlik bittikten seneler sonra onunla çok iyi arkadaş olduk ve bu arkadaşlık ölünceye kadar devam etti. Van'daki Tugay Komutanı ise o zaman Tuğgeneral olan Recep Ergun idi. Recep Ergun 1980 ihtilalinden sonra Ankara sıkıyönetim komutanı olmuştu.

Dediğim bu isimler, Yüksekova'ya özellikle geliyorlardı. En düzenli, en gösterişli bölük benimki idi. Teftişe gelen Jandarma Genel Komutanı, yardımcısı ve tugay komutanından bir çok defa hediyeler aldım. Kış yaklaşınca bir de baktım bana 15 gün özel izin vermişler.

Askerliğin kış dönemi tam bir kabus gibi idi. 2-3 metre kar altında, fırtınalar içindesiniz. Fransız lejyon filmlerinde birlik çöldedir ve kum denizindedir. Biz ise kar denizindeydik. İnanın, çok sıkıldığım zaman, hala rüyalarımda veya kabuslarımda kendimi dağlarda ve karlar arasında görürüm. Yani bizim birlik tam bir lejyon idi. Bu yüzden başlığı lejyondan izin diye yazdım.

Tren yolculuğu 2-3 gün sürüyor. Otobüs 24 saat. Derhal otobüse bindim. Yolda otobüsün penceresinden manzaraları seyrediyorum. Maden kasabasından geçerken, küçücük kasaba bana Bursa'dan büyük gibi göründü. Diyarbakır sanki bir Paris idi. Otobüste gece uyandım. Barış Manço'nun DAĞLAR DAĞLAR'I çalıyor.

Gözlerimi açtım dışarı baktım, bir göl kenarındayız. Allah Allah, ne zaman İznik gölüne geldik diyorum ki, Hazar gölü olduğunu anladım.

Bursa'ya geldim. Annem, babam, kardeşlerimle hasretle kucaklaştık. İzne gelen erler, bizim çatışmaları anlatmış. Zavallı anneciğim ölmüş ölmüş de dirilmiş. Halbuki beni inançlı yetiştirmişlerdi. Etrafımda vızır vızır kurşunlar geçerken inancım, (ben kimseye kötülük etmedim, Allah da benim başıma kötü bir şey getirmez) şeklinde idi. Hakikaten de Allaha şükür başıma hiçbir şey gelmedi.

Benimle birlikte, yurdun çeşitli yerlerinde askerlik yapan birçok arkadaş da meğer izne çıkmış. En son mezun olduğum İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü mezunları da bana haber gönderdi. Bir toplantı daha doğrusu bir eğlence tertip etmişler.

İşletme Enstitüsündeki arkadaşlarımı saymak isterim.

Emekli Albay Burhanettin Yalçıner (Meşhur devrimci Mustafa Yalçınerin babası), Deniz binbaşı Ertuğrul bey, sonra Milli Eğitim bakanı olan Metin Emiroğlu, Ahmet Bozkurt, Hilmi Şahin, Sümerbank Genel Müdür muavini Hamza Güveli, Maliye bakanı Arıkan'ın kardeşi Türkan Arıkan, Nevzat Günkut, Bursa Foto Yıldız Doğan Yıldız, Saygun Gürpınar, Profesör olanlar Ünal Bozkurt, Yücel Ercan, ve adını sayamayacağım bir çok arkadaş.

Arkadaşlarımızdan bir gurup resmini paylaşmak isterim.

C:UsersCevdet AkçakocaPictures2021-11-04180.JPG

Kınalı adada bir geziden (Saygun Gürpınar bu resimde var)

C:UsersCevdet AkçakocaPictures2021-11-04181.JPG

Hocalarımızdan: Mustafa Aysan, Atila Gönenli, Mehmet Oluç, Yıldırım Kılkış, Kamuran Pekiner, Nasuhi Bursal, hemen ilk aklıma gelen isimlerdir.

Vadim Blak isminde Rus asıllı bir arkadaşımız vardı. Vadim Blak özellikle eğlence düzenlemekte birinci idi. Vadim, o gece için bir kulüpte yer ayırmış. Enteresan olarak o geceden şöyle bir şey hatırlıyorum. Galatasaray yakınındaki büyük kilise var. Onun yan sokağında bir gece kulübü vardı. (Sen Antuan kilisesinin bir resmini yazıma alıyorum.) Zannediyorum o kulübe gittik. Ama burada anılarım flu.

Kaynak görüntüyü göster

Gece ilerledi. Rahmetli Yıldırım Kılkış beni çok da severdi. Askerden 2000 km. uzaktan, lejyon gibi yerden gelmişim. Toplantıdaki ve gecedeki bütün kızlar bana cennet hurileri gibi görünüyor. Tabii işret de devam, yani içiyoruz. Bir ara hatırlıyorum. Kızın biri beni sıkıştırıyor da sıkıştırıyor. İlla hemen buradan çıkalım, evlenelim vs. vs. ben zaten kendimi kaybetmişim. Yıldırım bey, sağ olsun, beni izliyormuş. Bir şekilde araya girdi, lavaboya gittik, yüzümü yıkadığımı hatırlıyorum ve kaçtık. (Yıldırım bey daha sonra Bursa'daki düğünüme gelmiş ve her sene beni Bursa'da yıllarca ziyaret etmiştir. Ben de onu İstanbul'da muhakkak ziyaret ederdim... Ölünceye kadar dostluğumuz devam etti. )

Ertesi gün, öğlende bütün gurup yine buluştuk. Geceki kızı gördüm. Tabii ki Huriye benzer bir yanı yoktu. Yıldırım bey beni kurtarmasaydı ne olurdu bilemiyorum.

İşte böyle bir izin ve eğlence maceramız da başımızdan geçti. Bursa'ya döndüm ve sonra istikamet yine Hakkari Yüksekova, geri döndüğümde her zaman bahsettiğim (-43) dereceyi gördüm. 12 Mart dönemi yaklaşıyordu. Yine beni izin yapmamış saydıkları için askerlikten de bir ay önce ayrıldım ve 1971 yılının Şubat ayında Bursa'ya geldim. İşte iş hayatı ve yaşam gailesi de o zaman başladı.

Tabii bunlar ilerideki yazılarımın konusu.

LifeBursa | Cevdet AKÇAKOCA